Türkiye yolsuzluklar cenneti olmaktan kurtuluyor mu? R. Bülent Tarhan - 12.03.2009

Türkiye yolsuzluklar cenneti olmaktan kurtuluyor mu?

İyi yönetişim de, demokrasinin bir bileşenidir ve yönetsel anomali olarak niteleyebileceğimiz demokrasiden sapmaların artmasıyla doğru orantılı olarak yolsuzluklar da geometrik olarak artmaktadır. Çözüm, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesi; yani normalleşmedir. Son zamanlarda gündemin ilk sıralarında yer alan sivil-asker üst düzey bürokratların yargılanmaları, kimi örgütsel ilişkilerin açığa çıkartılması, eski bir devlet bakanının banka yolsuzluğu nedeniyle mahkum olması, yüksek yargıçların çekilmeye davet edilmeleri yolsuzlukla mücadele alanındaki demokratik kural ve kurumların işletilmesinin; yani normalleşmenin doğal sonucudur.



Yolsuzluklarla mücadelenin tarihi, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. 2300 yıl önce Brahman devlet başkanının yolsuzluğun kırk yolunu saydığı, eski Çinde rüşveti önlemek üzere memurlara maaşlarına ek olarak yang-lien adlı bir ödemenin yapıldığı bilinmektedir.
Yukarıda verilen örneklerden de görüldüğü gibi; yolsuzluklar, tarihin her döneminde ve dünya coğrafyasının her alanında söz konusudur. Önemli olan yolsuzlukların ciddi toplumsal deformasyonlara yol açan boyutlarının daraltılmasıdır. Yolsuzlukla mücadelenin tarihsel evrimi içinde anti patronaj, ilerleyici yöntem, bilimsel yöntem ve panoptik yöntem adları altında mücadele yöntemleri; yasal yaptırımların ağırlaştırılması, kamu iletişim araçlarıyla kamuoyunun duyarlı hale getirilmesi, bürokratik işlem ve süreçlerin basitleştirilmesi ve hızlandırılması gibi birçok önlem gündeme getirilmiştir. Ancak doğru mücadele yöntemlerinin ve alınacak önlemlerin temel referansı; demokrasi, siyasi kararlılık ve kamuda toplam kalite yönetimi odaklı iyi yönetişimdir.
Dünya Bankası tarafından geliştirilen iyi yönetişim verileriyle Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından her yıl yayımlanan Yolsuzluk Algılama Endeksleri arasındaki ilişki; yolsuzluk algılama endeksinde alt sıralarda yer alan ülkelerde, iyi yönetişim koşullarının bulunmadığını; buna karşılık, iyi yönetişim koşullarını geliştirerek ve bunların hayata geçirilmesini sağlayarak yolsuzlukları en aza indirmenin mümkün olduğunu göstermektedir. İyi yönetişimin koşullarından en önemlisi saydamlıktır. Yönetimde saydamlığın en dikkate değer uygulaması İsveçte görülmektedir. İsveçte memurlar kendilerini akvaryumdaki balıklara benzetirler. Bu nedenle İsveçin Uluslararası Saydamlık Örgütünün yolsuzluk algılama endekslerinde sürekli üst sıralarda yer alması rastlantı değildir. Merkezi New Yorkta bulunan İyi Yönetim ve Demokrasi Merkezinin bulgularına göre demokratikleşme ile yolsuzluklar arasında doğrudan bağ vardır. Nitekim yolsuzluk algılama endekslerinin üst sıralarında yer alan ülkeler, karnelerinde demokrasi notu pekiyi olan ülkelerdir.
Aslında iyi yönetişim de, demokrasinin bir bileşenidir ve yönetsel anomali olarak niteleyebileceğimiz demokrasiden sapmaların artmasıyla doğru orantılı olarak yolsuzluklar da geometrik olarak artmaktadır. Çözüm, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesi; yani normalleşmedir.


 
Normalleşmenin yolsuzlukla mücadeleye katkısı



Yolsuzlukla mücadele, evrensel ölçekte de -Lima Bildirisinden Durban kararlarına, Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesine Dair OECD Sözleşmesinden, yolsuzluğa karşı özel hukuk ve ceza hukuku alanındaki Strausburg konvansiyonlarına, BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesine kadar- dünya gündeminin ön sıralarındadır.
Ancak; gerek evrensel ölçekte, gerekse ulusal ölçekte yolsuzlukla mücadeleyi başarıya ulaştırmanın temel koşulu, toplumun iç dinamiklerinin harekete geçireceği siyasal iradedir. Örneğin yolsuzluğun yoğun olduğu ülkelerden Hindistanda hükümetin siyasi kararlılığının bir ifadesi olarak 1962 yılında kurulan Yolsuzluğu Önleme Komitesi (başkanının soyadı ile anılan Santhanam Komitesi) ihalelerde, çeşitli belge ve izinlerin verilmesinde, vergi alanlarında, güvenlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, gümrüklerde ve yargı kuruluşlarında birçok yolsuzluğu açığa çıkarmıştır.



Aynı şekilde, Filipinlerde kurulan parlamento komisyonunun görevlendirdiği Yargıç Plana ve ekibi, çok sayıda yolsuzluk olayının ortaya çıkartılmasında önemli başarılar sağlamışlardır. Hong Kongda ICACın (Bağımsız Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu) kurulmasından sonra yolsuzluğa bulaşan çok sayıdaki üst düzey yönetici ve güvenlik görevlisinin yargı önüne çıkartılması ve cezalandırılması sağlanmıştır. Üç yıl içinde, ikisi üst düzey olmak üzere 321 emniyet görevlisi emekliliğini istemiş veya istifa etmiş; eski Hong Kong polis teşkilatı müdürü Peter Godber büyük uğraşlar sonucunda İngiltereden ülkeye getirilmiş ve 4 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.



Türkiyede de 57. Hükümet döneminde kabul edilen Saydamlığın Artırılması ve Kamuda Etkin Yönetimin Geliştirilmesi Eylem Planı ile başlayan süreç, 58. Hükümet döneminde çıkartılan Acil Eylem Planı ile sürdürülmüştür. 59. Hükümet döneminde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10/9) yaklaşık altı aylık bir çalışma sonucunda çeşitli alanlarda saptanan yolsuzlukları belgeleriyle açıklayan toplam 1112 sayfadan oluşan bir rapor yazmış ve bu rapor TBMM Genel Kurulunda okunmuştur. Bu rapordaki öneriler doğrultusunda birçok eski bakan ve bir başbakan hakkında Meclis Soruşturma komisyonları kurulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, OECDnin Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesini 1 Şubat 2003 tarihinde onaylamış ve sözleşme 6 Şubat 2003 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 27 Ocak ve 4 Kasım 1999 tarihlerinde imzalanan Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi ve Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi de 4852 ve 5065 sayılı kanunlarla kabul edilmiştir. Anılan sözleşmelerin kabul edilmesi ile Türkiyenin GRECO (Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubu) üyeliği de gerçekleşmiştir. Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi 30.1.2003 tarih ve 4800 sayılı kanunla onaylanmıştır. 9-11 Aralık 2003 tarihleri arasında Meksikanın Merida kentinde imzaya açılan Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi de Türkiye tarafından imzalanmıştır. Türkiyenin çok sayıdaki önerisi anılan sözleşme metnine girmiş; Türkiyenin önerilerinden olan Özel Sektörde Zimmet maddesi ilk defa bir uluslararası sözleşme metninde yer almıştır. 12.12.2003 tarihli, 5020 sayılı Bankalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda yapılan düzenlemeler ile batık bankalardan alacakların tahsili ve tahsilatların hızlandırılması amaçlanmıştır. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve uygulama yönetmeliği ile Kamu Etik Kurumu Kurulması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Kamu Mali Yönetimi ve Mali Kontrol Kanunu bütçe ve harcama disiplini yönünden Avrupa Birliği normlarına uygun hükümler içermektedir.
İşte, son zamanlarda gündemin ilk sıralarında yer alan sivil-asker üst düzey bürokratların yargılanmaları, kimi örgütsel ilişkilerin açığa çıkartılması, eski bir devlet bakanının banka yolsuzluğu nedeniyle mahkum olması, yüksek yargıçların çekilmeye davet edilmeleri yolsuzlukla mücadele alanındaki demokratik kural ve kurumların işletilmesinin; yani normalleşmenin doğal sonucudur.



Kamuya olan yükü en iyimser tahminle 5,6 milyar dolar olarak saptanan İmar Bankası yolsuzluğu, kamu sağlığını hiçe sayanlara karşı yürütülen Neşter 1 ve kimi üst düzey yöneticilerin yargı mensuplarını etkileme çabalarını gözler önüne seren Neşter 2 operasyonları, son olarak bazı üst düzey komutanların ve subayların mahkeme önüne çıkarılmaları, biri eski Başbakan olmak üzere çok sayıda eski bakanın Yüce Divana sevk edilmeleri, son günlerde çok kullanılan bir deyişle Türkiyenin bağırsaklarını temizlediğini göstermektedir.
Sivil toplum kuruluşları ve medya başta olmak üzere toplumun iç dinamiklerinin harekete geçirilmesi, yapılan yasal düzenlemeler ve en önemlisi de siyasi kararlılık sonucunda gündeme gelen Çağlar, Balkaner, Uzan olayları ve diğerleri; TMSFnin batık bankaların devlete olan borçlarının tahsili konusundaki çabaları, toplumun tüm kesimlerinde ve kurumlarında çarpan bir etki yaratmakta ve tüm kurumlar yolsuzluğa karşı eskisinden çok daha kararlı bir duruş sergilemektedirler.
Tam da gelinen bu noktada, yaşanan sürecin iki yumuşak karnı yasama dokunulmazlığı ve teftiş kurullarının kapatılması konularıdır.



Son zamanlarda yasama dokunulmazlığının kaldırılması veya sınırlandırılması için neredeyse bir önkoşul gibi öne sürülen memurlar ve diğer kamu görevlileri için getirilen kimi soruşturma ve yargılama ayrıcalıkları bağışıklık değil; ceza muhakemeleri usulünün genel hükümlerinden bazı yönleriyle ayrılan yargılama ve soruşturma yöntemleridir. Kaldı ki; 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanununun 17nci maddesine göre; zimmet, rüşvet, irtikap ve ihaleye fesat karıştırma gibi suçlar yönünden zaten kaymakamlar, valiler ve müsteşarlar dışında diğer memurların yargılama ve soruşturma imtiyazları yoktur. Soruna bu çerçeveden bakıldığında; Anayasanın konuyla ilgili 129uncu maddesinin beşinci fıkrasında herhangi bir değişiklik yapılmasa da; 3628 sayılı yasanın vali, müsteşar ve kaymakamlara ayrıcalık tanıyan 17nci maddesinin ikinci fıkrası ile anılan maddenin Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır. içerikli üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılması ve Anayasanın 83üncü maddesinde -TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun önerisine de paralel olarak- yolsuzluk suçları yönünden sınırlama yapılması halinde bu suçlarla ilgili olarak hiç kimsenin soruşturma ve yargılama imtiyazı kalmayacaktır.
Kıta Avrupasında zaten var olan teftiş (inspection) sisteminin, son yıllarda İngiltere gibi bazı Anglosakson ülkelerinde de yükselen değer olduğu bilinmektedir. Avrupa Konseyinin 6 Kasım 1977 tarihli Yolsuzlukla Mücadelede yirmi temel ilke kararından 12ncisi Denetim prosedürlerinin kamu yönetimindeki yolsuzlukların tespiti ve önlenmesinde rol oynamasını kabul etmek. şeklindedir. Gümrükler İşbirliği Konseyinin gümrük kapılarında dürüstlükle ilgili 7 Temmuz 1993 tarihli Arusha Deklarasyonunda da İç denetim düzenlemeleri şüphe edilen tüm yolsuzluk ve kötü yönetim uygulamalarını teftiş etme özel görevine sahip olan bir içsel birim tarafından hazırlanmalıdır. denilmektedir. Türkiyede önemli yolsuzluk olaylarının ortaya çıkartılmasında teftiş kurullarının inkar edilemez katkıları vardır. Dolayısıyla, ulusal ve uluslararası gerçeklere rağmen teftiş kurullarının kaldırılmasının yolsuzlukla mücadele çabalarına büyük zarar vereceği ortadadır. 
 


R.Bülent TARHAN (Hukukçu)


USİUD Hakkında

USIUD tamamen Türk mevzuatına göre kurulmuş ve tescil edilmiş bir dernektir. Bununla birlikte merkezi Amerika Birleşik Devletlerinin Texas eyaletinde bulunan ACFE (Association of Certified Fraud Examiners) adlı organizasyonun temsilcisi konumundadır.

İletişim Bilgileri

Atayol Plaza Kayışdağı Caddesi, No:45 Kat:5, 34750 Ataşehir - İstanbul - Türkiye

Telefon : +90 850 532 9064 | Faks : +90 216 706 0126